SÖYLEŞME
Sevgili Elif,
Gecenin bu saatinde kalbi huzurla dolu olarak oturmuş sana yazıyor olmanın hazzını bilmem hangi kelimeyle anlatabilirim? Bu huzurun kaynağını kalplerin yatışması ne ile mümkünse ondan başkasının olmasını beklememelisin. O ki kalpleri yatıştırıp dindirendir. Onun aramgahında huzura ermeyecek ruh yoktur. İçimdeki tüm boşluklara onun varlığı yetiyor. Onun varlığı içimi kemirip duran tüm soruların külli cevabı. Tüm soluklanmalarım, tüm dinlenmelerimin durağı O. Gecenin bağrında seccademe oturup da dizlerimi kırdığım, boynumu büktüğüm, öylece sessizce konuşmadan durduğum o anın lezzeti; sanki uzayın derinliklerinde, milyonlarca yıldız aydınlığında, keyif veren hafif bir akışla akıp gitme, kaybolma hissi ile anlatılabilir mi? ah o erme, o fena olma, o kuş gibi hafiflik! Eğer sen olmasan hiçliğimi bana hatırlatabilecek var mıdır? Bilincimde varlığının haberi olmasa her şeyliğimi bana söyleyecek olan kimdir? Kimdir içimin dalgalarını sakinleştirecek olan? Kursağıma dizilmiş tüm hayallarimi bana verebilecek olanın var olduğu gerçeğinden daha teselli verici ne olabilir? İnsanın dilediğini umabileceği birisinin varlığından haberdar olmasından daha büyük nimet olabilir mi gerçekten? Biliyor olmak... Bilme bilincine sahip olmak... Bilme bilincine sahip olduğunun farkında olmak... Farkında oluşun aydınlığı... Aydınlığın verdiği rahatlık... O rahatlığın sonsuz hafifliği... Hafifliğin tarifsiz hazzı, hazzın kulağını emerken ağızda bıraktığı 'ahu dudu' lezzet, lezzetin verdiği sarhoşluk, sarhoşluğun bilincine ermişlik, ermişliğin ağırlığı, ağırlığın yaşattığı yavaşlık duygusu, hayatın göğünde yavaş yavaş seyiralıyor oluş, seyrin ona olduğu sıcak gerçeğiyle tanışıklık, tanışıklığın verdiği güven, güvenin teslimiyete gebeliği; teslimiyet ve yuvaya, sevgilinin sıcak koynuna, varmakla doğan mutlu bir son. Tüm bunlar hepsi, içimin kımıl kımıl yanlarına sokulup duruyor. İçimde sana dair arzularımı kamçılıyor. Arzumdan çatlıyorum. Hayır, korkmuyorum. Belki utanç duyarım. Yüzümü kaldırıp da bakamam. Yüzüm ak, alnım açık, başım dik, göğsüm kabarık olsun isterim, isterdim. Hülasa geçenki kulunu çok kıskandım, bilirsin muhakkak. Yeryüzünde vazifesini bitirmiş, hikayesini yazmış ve huzur içinde sana varmış olması... Yaşarken izlemekten zevk aldığı; bir mevsim yeşil, öbüründe sarı, bir diğerinde toprak karası, ötekinde bembeyaz renge bürünen; uçsuz bucaksız bereketli ovaya nazır adeta istirahatgaha çekilmesi kıskanılmayacak gibi mi?
Sahi söyler misin bana, beni bulacak o 'mutlu son'a kaç var¿
Yorumlar
Yorum Gönder